BİR HÜZÜN ŞARKISI İSTİYORUM
enize
vuran dalgalarla boğuşuyordum sanki. Kapkaranlık bir odada
umutsuzluğun şarkısını söylüyordum sessizce. Biraz önümde
bir ışık belirdi. Sanki beni çağıran bir meleğin tılsımı
dokundu bana. Tam da onun yüzünü görecektim ki bunun bir
rüya olduğunu anladım. Yataktan kalkıp camdan aşağı bir
şehrin karanlık ışıklarına baktım usulca. Sanki simsiyah bir
duman sarmıştı dünyayı. İnsan ne ona dokunmayı ne de onu
görmeyi istiyordu. Bir ışık belirdi. O simsiyah, koskoca
duman korktu ışıktan, dağıldı sonsuzluğa. O ışıtan
gülümseyen umut ışığını taşıyan bir çocuk elini uzattı bana.
Beni şehrin üstünden uçurdu. Birden tüm o binalar kayboldu.
Onun yerine yemyeşil çayırlar, cıvıldayan kuşların uçuştuğu
zümrüt gibi ağaçlar, gülüp oynayan çocuklar, birbirleriyle
dost insanlar geldi. Hiçbir kaza yok hiçbir kavga yok!
Sordum umut ışığını taşıyan çocuğa:
Nasıl yaptın bunları? Diye. O bana dedi ki:
Hayalinde istediğin dünya işte karşında. Bunu ben yapmadım
sadece yolunu gösterdim sana.
Peki ya bunlar? Bu muazzam güzellik rüyaysa? Ne yaparım ben
sonra?
Bunun rüya olduğunu düşünüyorsan uyandığında sadece rüya
kal. Bunun uyandığında gerçek olacağına inanırsan gerçek
olacak.
Birden
hışımla yataktan fırladım. Gözlerimi kapatıp çocuğun
dediklerini düşündüm. Gözümü açtım bir de ne göreyim!
Yemyeşil ovalar tıpkı rüyamda gördüğüm gibi. Hiçbir bina
yoktu artık umut vardı. O çocuğu gördüm yine bir ışıkla
yürüdü bana doğru. Ellerime ışıldayan bir tılsım verdi.
Bununla eski hayatıma istediğim zaman dönebilirmişim. Kırdım
attım onu. Kırlara koşup oynadım. Hayallerimle sonsuza dek
yaşadım.
|